VII. ALACAKLARIN (KATILMA VE DEĞER ARTIŞ ALACAKLARININ) ÖDENMESİ
A.GENEL OLARAK
Edinilmiş mallara katılma rejiminde edinilen malların mülkiyeti kime ait ise, tasfiye sonrasında da kural olarak o eşe ait kalır. Eşler kendisine diğer eşten edinilmiş mal üzerinde mülkiyet hakkı tanınmasını isteyemezler. Başka bir deyişle paylaşım ayni değildir.
B)ALACAĞIN NİTELİĞİ
Katılma ve değer artış alacakları Borçlar Hukukunda düzenlenmiş olan bir borç ilişkisinden doğan bir alacaktan farksızdır. TMK m. 5’teki yollama nedeniyle, BK m. 1-181’deki hükümler burada da niteliğine uygun olduğu oranda uygulama alanı bulunur. Katılma alacağından doğan borç bir para borcudur. Bu nedenle, burada Borçlar Kanununun para borçlarının ödenmesine ilişkin hükümleri (BK 83; 101 vd.) aynen uygulanabilecektir[1].
Katılma alacağı boşanmada fer’i nitelikte olan bir alacak değildir. Bunun sonucu olarak, anlaşmalı boşanma halinde katılma alacağı “boşanmanın mali sonucu” ile ilgili değildir. Bu nedenle, BK 166/III hükmü katılma alacağında anlaşma koşulunu gerektirmez. Zira, katılma alacağı, sadece boşanmada değil, diğer nedenlerle de doğan bağımsız alacaklar niteliğindedir[2].
[69] Eşlerin yapacakları mal rejimi sözleşmelerinin alt soya etkisi için bkz., Şükran Şıpka/Hasan
Ali Kaplan, 4721 Sayılı Türk Medeni
Kanunu’na Göre Eşlerin Artık Değere Katılma Ve Paylaşma Oranı İle İlgili Olarak
Yapacakları Mal Rejimi Sözleşmelerinin Altsoy’a Etkisi, Prof. Dr., Necip
Kocayusufpaşaoğlu İçin Armağan, Ankara 2004, 263 vd.
[70] Kılıçoğlu, 237.
C) ÖDEMENİN NAKİT VEYA AYIN OLARAK YAPILABİLMESİ OLANAĞI
TMK m. 239’da, borçlu eşin nakit olarak ödeme imkanına sahip değilse, alacaklı eşe nakit yerine bir malda mülkiyet hakkı ya da payı vermesine olanak tanınması, böylece borçlu eşin malını üçüncü kişilere satarak borcunu ödemesi yerine, alacaklı eşe borcuna karşılık bir malda ayni hak tanınmasının daha uygun olacağı görüşü ileri sürülerek “ayın olarak da ödeme” olanağı tanınmıştır. Burada, bir tür ifa yerini tutan edim (datio in solutum) söz konusudur[3].
Burada katılma alacağının borçlusu olan eşe, borcunu nakit olarak ödeme yerine ayın olarak ödeme olanağını getirmiştir. Bu olanak sadece borçluya tanınmıştır, alacaklı eşin, borçludan nakit yerine ayın verilmesini talep etme hakkı yoktur. Sadece borçlu eşe ödeme kolaylığı getirilmesi söz konusudur[4].
D) ÖLÜM HALİNDE KONUT[5] VE KONUT EŞYASINDA NAKİT YERİNE AYNİ HAK TALEBİ (TMK 240)
TMK’da, katılma rejiminde eşlere tanınan hakkın alacak hakkı olmasına ilişkin kuralın tek istisnası, 240. madde oluşturmaktadır.
TMK m. 240’ta ölüm nedeniyle katılma rejiminin sona ermesi halinde, sağ kalan eşin katılma alacağı mevcut ise, bu alacağı yerine kendisine konut ve konut eşyasında ayni hak tanınmasını talep etme yetkisi vardır.
Bu maddenin uygulanabilmesi için, şu koşulların bulunması gerekir[6]:
- Eşler arasında katılma rejiminin bulunması,
- Katılma rejiminin ölüm nedeniyle son bulması,
- Sağ kalan eşin, tasfiye sonunda katılma alacağına sahip olduğunun anlaşılması,
- Mülkiyeti ölen eşe ait ve eşlerin birlikte yaşadıkları konut ve konut eşyasında ayni hak talep etmesi,
- e) Sağ kalan eşin, katılma alacağı yerine konut ve konut eşyasında ayni hak talep etmesi.
[71] Kılıçoğlu, 239; Akıntürk, 168; Acar, 132.
[72] Kılıçoğlu, 239.
[73] Kılıçoğlu, 239.
[74] Kılıçoğlu, 239; Akıntürk, 169; Acar, 132-133; Gençcan, 151.
[74] Aile konutundan maksat, eşlerin dışarıdan bakıldığında üçüncü kişilerce
anlaşılabilecek biçimde sosyal yaşamlarının merkezi olarak seçtikleri, süreklilik
arz edecek şekilde birlikte oturdukları ve yaşam ilişkilerini düzenledikleri
müstakil ev veya apartman dairesidir. Nami Barlas, Yeni Türk Medeni Kanunu Hükümleri Çerçevesinde Eşler Arası Hukuki İşlem
Özgürlüğü ve Sınırları, Prof. Dr. Necip
Kocayusufpaşaoğlu İçin Armağan, Ankara 2004, s . 122. aile konutu ile
ilgili olarak geniş açıklama için bkz., Şükran Şıpka, Aile Konutu İle İlgili İşlemlerde Diğer Eşin Rızası, İstanbul 2004,
55 vd. Ahmet Özer, İsviçre Aile
Hukukunda Son Gelişmeler, Yargıtay Dergisi, Cilt: 14, Ocak-Nisan 1998,
Sayı:1-2, 124.
[76] Kılıçoğlu, 240; Şıpka, Aile Konutu, 103.
Yasa, sağ kalan eşe, ayni hak olarak öncelikle konut üzerinde intifa veya oturma hakkını; buna karşılık, konut eşyası üzerinde mülkiyet hakkını talep yetkisi vermektedir.Yasa koyucu, konut eşyasının kullanılmakla ekonomik ömrünün tamamlanacağını, diğer mirasçıların konut eşyası üzerindeki haklarının ihlal edilebileceğini göz önünde tutarak, bunlar üzerinde sağ kalan eşe, öncelikle intifa hakkı değil, mülkiyet hakkı kullanma zorunluluğu getirmiştir[7].
Sağ kalan eş, konut üzerinde intifa veya oturma hakkını talep ettiği halde, ölenin ya da sağ kalan eşin yasal mirasçıları haklı sebeplerle sağ kalan eşe intifa veya oturma değil, mülkiyet hakkı verilmesini talep edebilecektir.
Yasa sağ kalan eşe konut eşyası üzerinde ayni hak talep edebilme hakkını bir halde kabul etmemiştir. TMK 240/IV hükmüne göre, ölenin bir meslek ve sanat icra ettiği bölümler mevcut ve aynı meslek ve sanatı devam ettirecek olan ölenin altsoyu bulunur ise, sağ kalan eş, katılma alacağına mahsup edilmek üzere, bu bölümlerde kendisine intifa veya oturma, ya da mülkiyet hakkı tanınmasını talep edemeyecektir. Örneğin; mülkiyeti kendisine ait olan konutun bir odasını avukatlık bürosu olarak kullanan baba öldüğünde, aynı mesleği sürdüren bir oğlu mevcut ise, sağ kalan eş bu konut üzerinde bir ayni hak talep edemeyecektir[8].
Yasa, katılma rejiminde, ölüm halinde sağ kalan eşe, konut ve konut eşyasında bir ayni hak tanımıştır. Sağ kalan eşin bu ayni hakkı kullanmasını önleyen tasarruflar ortaya çıkabilir. Örneğin ölen eş, sağlığında yaptığı bir vasiyetname[9] ile konutu, kızına ya da çok sevdiği yeğenine muayyen mal vasiyeti olarak bırakmış olabilir. Bu durumda, ölen kişi bu vasiyetnamesi ile sağ kalan eşin TMK m. 240 ile getirilmiş ayni hakkını ihlal etmektedir. Bu durumda, Kılıçoğlu’na göre[10], sağ kalan eş TMK 557/b.3 hükmüne dayanarak bu vasiyetnamenin TMK 240 hükmüne, yani hukuka aykırı olduğu iddiasıyla iptali için dava açılabilecek; vasiyetin iptalinden sonra ise, konut üzerinde ayni hakkını kullanabilecektir. Acar’a göre ise[11], bu durumda malın aynına kavuşma imkanı ya da mal üzerinde ayni hak kurma imkanı kalmaz. Çünkü tenkis yoluyla sadece parasal açıdan bir geri dönüşüm sağlanır. Böylece vasiyetname yoluyla TMK 240 hükmünün etkisiz hale getirilmesi mümkün olabilecektir.
TMK 240 hükmü mal rejiminin tasfiyesi sonrasında sağ kalan eşe o an kadarki yaşantısını koruyabilme imkanı sağlamak, eşinin ölümü sonucu sosyal ve ekonomik durumun bozulmadan devam etmesini sağlamaktır[12]. TMK m. 194 buradaki amacın gerçekleşmesine yardımcı olabilecek niteliktedir. TMK m. 194’e göre, eşlerden biri, diğer eşin açık rızası olmadan[13] aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez veya aile konutu hakları üzerindeki hakları sınırlayamaz. Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin[14] verilmesini isteyebilir.
E) KATILMA ALACAĞININ AZALTILMASI VEYA REDDİ (TMK m. 236)
TMK m. 236/II’ye göre[15], “Zina veya hayata kast nedeniyle boşanma halinde hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir”.
TMK 236/II hükmünü, katılma rejiminin mantığı ve kabul ediliş gerekçeleriyle bağdaştırmaya imkan yoktur. Katılma rejiminin temelini, eşlerin evlilik süresince emek karşılığı edindiği mallarda eşit hak sahibi olması oluşturmaktadır. Burada, eşin emeğinin karşılığının verilmesi ve sömürülmesinin önlenmesi amaçlanmaktadır. Maddede belirtildiği üzere, bir eşin zina etmesi ya da diğerinin canına kastetmesi, yıllarca vermiş olduğu emeğin bir anda yok sayılmasına veya edinilmiş mallardaki alacak hakkının reddedilmesine sebep oluşturamaz. Bu eylemlerin TMK’da yeterli yaptırımı vardır. Zina, mutlak boşanma sebebi sayılmıştır; zina eden eş, tazminat ve nafaka talep edemez; zina eden eş, mirasçılıktan çıkartılabilir (mirastan ıskat edebilir) (TMK m. 510). Bu kadar yasal yaptırım varken, aynı eylemin yıllarca verilen emeğin inkar edilmesi ve katılma alacağı hakkının reddedilmesi yaptırımına da yol açması büyük bir haksızlıktır[16].
Kılıçoğlu’na göre, maddeye bu fıkranın konulurken “zina eden ve kocasının canına kasteden kadınlar” düşünülmüştür. Halbuki, ülkemizde kadın değil, erkeğin zinası yaygın bir haldir. TMK m. 236/II’ye göre, zina eden eşin diğer eşten olan alacak hakkı reddedilecektir. Kadının emeğini yıllarca ev işlerine harcadığı, dışarıda çalışsa bile, kazancını yine eve harcadığı; buna karşılık, kocanın malların maliki olduğu durumlar memleketimizde, çok daha fazladır. Erkeğin zina etmesi ve bu maddedeki yaptırımın kendisine uygulanma olasılığı çok azdır. Çünkü, katılma alacağına sahip olan eş yukarıda bahsettiğimiz durumdan ötürü genellikle koca olacaktır. Başka bir deyişle, TMK m. 236/II, borçlu eş için bir yaptırım öngörmemektedir ve bu hüküm, ülkemizde sadece zina eden kadınlar için uygulama bulacaktır[17].
TMK m. 236/II’de, katılma alacağının reddi ya da oranın azaltılmasını, eşin zina veya cana kast eyleminde bulunması koşuluna bağlanmıştır. Zina veya cana kast nedeniyle eş tarafından boşanma davası açılması ve boşanmanın da bu nedene dayalı olarak gerçekleşmesi durumunda zina veya hayata kast eyleminin ispatlandığının kabulü gerekir. Zina veya cana kast nedeniyle boşanma davasının açılmadığı ya da açılmadan dava hakkına sahip eşin öldüğü durumlarda, ölenin mirasçıları, alacaklı eşin açtığı davada, zina ve cana kast nedeniyle davanın reddini talep edebileceklerdir. Dava sonunda, davalı mirasçıların bu iddiaları ispatlanırsa, katılma alacağına azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verilebilecektir[18].
[83] TMK 194 kapsamındaki işlemler diğer eşin rızası alınmadan yapıldığı takdirde “noksan” durumda bulunacaktır. Barlas, 128; Şıpka, Aile Konutu, 141 vd.
[84] Kanun şerhin nasıl koydurulabileceği, fonksiyonunun ne olacağı ve ne gibi hukuki sonuçlar doğuracağı, etki süresinin ne kadar olacağı ve kim tarafından, hangi hallerde, nasıl kaldırtılabileceği konularında hiçbir hüküm içermemektedir. Barlas’a göre, bu hükmün yukarıdaki nedenlerle uygulamada ciddi sorunların ortaya çıkma ihtimali çok yüksektir. Barlas, 124. Aile konutu şerhi kurucu değil açıklayıcı bir fonksiyona sahiptir. Şerh bulunmasa dahi, diğer eşin rızası alınmadan yapılacak tasarruf işlemi hukuken geçersiz olacak ve sonuçta da yolsuz tescil durumunda bulunacaktır. Burada malik eşle işlem yapan kişinin iyiniyeti de korunmayacaktır. Fakat bu kişi (diğer akit) lehine yolsuz tescile dayanarak hareket eden iyiniyetli üçüncü kilerin MK. 1023 gereği taşınmaz üzerinde mülkiyet veya sınırlı ayni hak elde etmeleri ihtimal dahilinde olacağından, tapu kütüğüne konulacak aile konutu şerhi bu tehlikeyi önleyecektir. Başka bir deyişle şerh, malik eşle işlem yapan kişinin değil, bu işlem sonucu oluşacak yolsuz tescile dayanması söz konusu olan üçüncü kişinin iyiniyetini bertaraf etmeye yönelik yarar sağlayacaktır. Barlas, 125-126; Şıpka, 160. Akıntürk ise,şerhin aile konutuyla ilgili hukuki işlemlere girişmek isteyen üçüncü kişilerin iyiniyet iddialarını önceden önleyeceğini düşünmektedir. Akıntürk, 115. Aynı görüşte, Ayhan Uçar, 4721 Sayılı Medeni Kanun İle Evliliğin Genel Hükümleri Alanında Yapılan Bir Kısım Değişiklikler Üzerine Düşünceler, AÜEHFD, AÜEHF’nin 15. Kuruluş Yılına Armağan, Cilt: VI, Sayı:1-4, Aralık 2002, Erzincan, 323.
[85] Kılıçoğlu, “TBMM Adalet Komisyonundaki görüşmeler sırasında koalisyon ortaklarının, edinilmiş mallara katılma rejiminin yasal mal rejimi olmasına karşı çıktığını; Kanun Taslağında olduğu gibi, paylaşmalı mal ayrılığı rejiminin yasal mal rejimi olmasında, katılma rejiminin ise, seçimlik rejim haline getirilmesinde direndiklerini, sonradan, koalisyon ortakları arasındaki görüşmeler sonunda bu direnişi gösteren milletvekillerinin, bazı hükümlerde değişiklik önerilerini bu konudaki uyuşmanın koşulu olarak ileri sürdüklerin ,tasarıda katılma rejiminin yasal mal rejimi olarak kabul edilmesinin koşullarından birisinin de, TMK md. 236 ve 255’e eklenen ikinci fıkra hükmü olduğunu” ifade etmektedir. Kılıçoğlu, 241-242.
[86] Kılıçoğlu, 242; Özdamar, 330.
F) KARŞILIKLI ALACAKLARIN TAKAS EDİLMESİ (TMK m. 236/I)
TMK 236/I, eşlerin karşılıklı olan alacaklarının talep edilme koşuluna bağlı olmadan takas edilebilmesine olanak tanımıştır. Zira, madde “alacaklar takas edilir” demekte, “edilebilir” ifadesini kullanmamaktadır. Kılıçoğlu’na göre, burada, takasla ilgili genel hükümlerden farklı bir düzenleme ortaya çıkmaktadır. BK genel hükümlerde takası, borçlunun bunu ileri sürmesi koşuluna bağlı tutmuştur. BK m. 122/f. I’e göre “Takas, ancak borçlunun takası dermeyan etmek kasdını alacaklıya bildirmesiyle vaki olur”. TMK m. 236/II’de ise, eşlerin bunu ileri sürmesi gerektiğinden bahsedilmemiştir. Bu durumda tasfiye sırasında yargıç bunu re’sen de gözönünde tutabilecektir[19].
Takas, eşlerin birbirinden olan her türlü alacağı için gündeme gelebilir. Buna göre, bir eşin diğerinden katılma alacağına karşılık, borçlu eşin ondan bir ödünç nedeniyle alacaklı olması mümkündür. Karşılıklı alacaklar, eşlerin karşılıklı katılma veya değer artış payı alacağı şeklinde de olabilir. Örneğin A, karısı B’ye miras yoluyla gelen on milyar TL’lik dairesinin tamirat ve tadilatı için kendi ücret gelirinden iki milyar TL harcama yapmıştır. A, evlilikleri süresince kazancından biriktirdiği parasıyla yabancı marka bir otomobil almıştır. Eşler boşanmışlar ve aralarındaki katılma rejiminin tasfiyesi gündeme gelmiştir. Mal rejiminin sona erdiği sırada yabancı marka otomobilin değerinin altı milyar TL; B’nin dairesinin ise, onbeş milyar TL olduğu saptanmıştır. Buna göre B, bu otomobilin yarısı üzerinde A’dan üç milyar TL alacak hakkı elde etmiştir. Ancak, A’nın B’den alacağı vardır. Zira, TMK m. 227 gereğince A, B’nin kişisel malı olan miras yoluyla kalan daireye, edinmiş olduğu maldan harcama yapıp, dairenin iyileşmesini sağlamıştır. A’nın B’den değer artış payı alacağı vardır. A, on milyar TL’lik daireye iki milyar, yani dairenin 1/6 (2/12) oranında katkı sağladığı açıktır. Mal rejiminin sona erdiği tarihte dairenin değerinin 1/6 oranında, yani iki buçuk milyar (15×1/6) A’nın B’den değer artış alacağı vardır. A’nın bu alacağı, katılma alacağı ile takas edilecek ve A’nın B’ye 500 milyon TL daha ödemesi gerekecektir[20].
G) BORÇLUYA VADE TANINMASI VE ALACAĞA FAİZ VE GÜVENCE VERİLMESİ
TMK m. 217’ye göre, “Mal rejimi, eşler arasındaki borçların muaccel olmasını önlemez. Bununla beraber bir borcun yerine getirilmesi, borçlu eşi , borçlu eşi evlilik birliğini tehlikeye düşürecek derecede önemli güçlüklere sokacaksa, bu eş ödeme için süre isteyebilir. Durum ve koşullar gerektiriyorsa, hakim istemde bulunan eşi güvence göstermekle yükümlü kılar.” Bu maddeye göre, katılma rejiminin tasfiyesi sonucunda alacaklı çıkan eş, bunun ifasını borçlu eşten talep edebilecektir. Borçlunun tasfiye nedeniyle birdenbire ortaya çıkan bu borcunu ifası mali açıdan güç duruma düşürecekse, alacaklı eş, ona bazı koşullarla vade tanımak zorunluluğundadır[21]. Borçlu eşe vade tanınması, alacaklının alacağına kavuşamaması durumu söz konusu olabilir. Bu nedenle, alacaklı eşin, borçludan güvence talep edebilmesi kabul edilmiştir. Ayrıca değer artış payına faiz de yürütülür. Katılma alacağından doğan borç, para borcu niteliğinde olduğundan, BK m. 101’e göre, muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Tasfiye, yargılama sonunda değil, eşler arasında anlaşma ile gerçekleşmişe, bunun tamamlandığı anda borç muaccel hale gelmiştir. Ancak, temerrüt faizinin işlemesi için, bu yeterli değildir. Taraflar temerrüt faizi ve işlemeye başladığı tarih konusunda da anlaşmışlarsa, faiz bu anlaşmada öngörülen oranda ve tarihte; aksi halde, faiz, anlaşmadan doğan katılma alacağı için, takip tarihinden itibaren işlemeye başlayacaktır.
Katılma rejiminin tasfiyesi, taraflar arasındaki anlaşmaya değil, yargı kararına dayandığı hallerde, faiz oranı ve işlemeye başladığı tarih mahkemece tayin edilecektir.
Faizin işlemeye başladığı tarih TMK m. 239/f. II hükmüne bağlanmıştır. Bu hükme göre: “Aksi anlaşma yoksa, tasfiyenin sona ermesinden başlayarak katılma alacağına ve değer artış payına faiz yürütülür”. O halde, taraflar arasında faiz oranı ve işlemeye başladığı tarih konusunda bir anlaşma yoksa, bu hususlar mahkemece tayin edilecektir. Mahkemece faizin işlemeye başlama tarihi konusunda yasa “tasfiyenin sona ermesi” anını esas almıştır. Tasfiyeye mahkeme karar verdiğinden, faizin işlemeye başladığı tarih mahkemenin karar tarihi olacaktır.
TMK m. 239/f. I’deki mal rejiminin mahkemece tasfiyesi halinde “katılma alacağına ve değer artış payına faiz yürütülür” ifadesi alacaklının, borçlu eşi, bu alacakları için ayrıca temerrüde düşürmesi şartını gerektirmediği sonucunu doğurmaktadır. BK m. 101 ise, borçlunun temerrüde düşmesi için, borcun muaccel olmasını yeterli görmemiş; ayrıca, alacaklının borçluya ihtarda bulunması şartını getirmiştir[22].
[87] Kılıçoğlu, 242; Acar, 152.
[88] Kılıçoğlu, 243.
[89] Kılıçoğlu, 244; Gençcan, 151.
[90] Kılıçoğlu, 244.
H) ÖDEMELERDE MESLEK İCRASI İÇİN AYRILMIŞ BİRİMLERİN VE İŞLETMELERİN EKONOMİK BÜTÜNLÜĞÜNÜN GÖZETİLMESİ
TMK m. 239/I’de “….bir mesleğin icrasına ayrılmış birimler ile işletmelerin ekonomik bütünlüğü gözetilir” ifadeleri[23] yer almaktadır.
Kılıçoğlu, katılma rejiminde, tasfiyede eşlerin malları paylaşması söz konusu olmadığını, tasfiyede bir eşin artık değerde, diğer eşten katılma alacağı ortaya çıkabileceğini, katılma alacağını para olarak ödeyebilecek olan eşin, bu ödemeyi yaparak mülkiyetinde bulunan mesleğini icra ettiği birimlerin unsurların ya da işletmenin sahibi olmaya devam edebileceğini, borçlu eşin, başka malvarlıklarını paraya çevirerek, eşine olan katılma alacağı borcunu ödeyebileceğini ifade ettikten sonra katılma rejiminin yanlış algılanarak 239. maddenin birinci fıkrasına yapılan eklemenin hiçbir anlamı ve mantığı olmadığını belirtmiştir[24].
İ) BORÇLULAR (BORÇTAN SORUMLU KİŞİLER)
- EŞ
Katılma alacağından dolayı borçlu kişinin en başında, eş gelmektedir. Bu durum, katılma rejiminin boşanma, evliliğin iptali ya da mal ayrılığına geçiş nedeniyle son bulmasında ortaya çıkar.
- MİRASÇILAR
Katılma rejiminin ölüm nedeniyle sona ermesi halinde, katılma alacağının borçluları, ölen borçlu eşin mirasçılarıdır. Burada, mirasçıların miras bırakanın herhangi bir üçüncü kişiye karşı sorumluluğundan bir fark söz konusu değildir. Örneğin, miras bırakanın bankadan aldığı kredi nedeniyle, mirasını reddetmemiş mirasçılar, nasıl bankaya karşı sorumlu ise, sağ kalan eşin katılma alacağı için de aynı şekilde sorumludur.
- ÜÇÜNCÜ KİŞİLERİN EKSİK KALAN KATILMA ALACAĞIYLA SINIRLI SORUMLULUKLARI (TMK m. 241)
Katılma rejiminde, üçüncü kişilerin katılma alacağından doğan sorumluluğu, istisnai bir sorumluluktur. TMK 241/f. I hükmüne göre, üçüncü kişilerin katılma alacağından sorumlu tutulabilmesi için, şu koşulların bulunması gerekir:
a) Katılma Alacağının Borçlu Eşin Mal Varlığından, Borçlu Ölmüşse Terekesinden Karşılanamaması
b)Üçüncü Kişi, Borçlu Eş Tarafından Hesaba Katılması Gereken Karşılıksız Kazandırmalar Elde Etmiş Bulunmalıdır: Üçüncü kişiye yapılan tasarruf mutlaka karşılıksız (ivazsız) bir tasarruf olmalıdır. Buraya, en yaygın karşılıksız tasarruf türü olarak bağışlamalar girer.
c) Katılma Alacaklısı Olan Eşin, Bu Alacağının Borçlu Eş ya da Bunun Ölümü Halinde Mirasçıları Tarafından Ödenmemiş Olmalıdır
TMK m. 241/II’ye göre, “Dava hakkı, alacaklı eş veya mirasçılarının haklarının zedelendiğini öğrendiklerini tarihten başlayarak bir yıl ve herhalde mal rejiminin sona ermesinin üzerinden beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.” Buradaki süre hak düşürücü süredir. Bir yıllık süre, hak sahipleri üçüncü kişiye yapılan karşılıksız kazandırmayı, yani katılma alacak haklarının zedelendiğini öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlar; beş yıllık süre ise, katılma rejiminin sona ermesi tarihinden itibaren işlemeye başlayacaktır.
J) ALACAKLILAR (KATILMA ALACAĞI HAKKINA SAHİP KİŞİLER)
Katılma alacağı hakkının sahibi olanlar eşlerdir. Ancak, eşlerin bu hakkının, hak sahibi eşin mirasçılarına ait olması mümkündür. Mirasçıların katılma alacağı sahibi olabilmeleri, ölüm nedeniyle mal rejiminin son bulmasında ortaya çıkabilir. Bu durumda, ölen eşin katılma alacağını talep ve dava hakkını mirasını reddetmemiş olan mirasçıları kullanabilecektir. Mirasçıların katılma alacağını sahip olmaları, katılma rejiminin boşanma veya evliliğin iptali sebebiyle son bulmasına rağmen, hak sahibi olan eşin, bu hakkını talep, dava veya tahsil etmeden ölmesi nedeniyle ortaya çıkabilir.
K.KATILMA ALACAĞININ HARCA TABİ OLMAMASI
Katılma alacağı, boşanmanın fer’i niteliğinde olan bir alacak değildir. Boşanmanın fer’i nitelikteki alacakların harca tabi olmadığı kabul edilmektedir. Örneğin; yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminat davası, harca tabi değildir.
Katılma alacağı, evlilik devam ederken de mal rejiminin tasfiyesine karar verildiğinde ortaya çıkabilir. Örneğin TMK m. 206 gereğince haklı sebeplerle eşler, seçimlik rejim konusunda bir mal rejimi sözleşmesi yaptıkları takdirde, evlilik devam ettiği halde, mal rejimi yine de tasfiye edilebilmektedir. Bu nedenle katılma alacağı davası harca tabi olan bir davadır[25].
[94] Kılıçoğlu, 248.
VIII. PAYLI MÜLKİYETİN TASFİYESİ
Eşler arasında evlilik süresince edinilen ve paylı mülkiyet (müşterek mülkiyet) konusu olan mallar da bulunabilir. Örneğin A ile B bir daire satın almışlar, daireyi tapuda yarı yarıya üzerlerine kaydettirmişlerdir. Mal rejiminin tasfiyesi, sadece evlilik süresince edinilmiş mallar için öngörülmüştür. Paylı mülkiyet konusu malların tasfiyesi buna ilişkin olan özel hükümlere (TMK m. 688 vd.) tabidir.
TMK m. 226’ya göre, “Tasfiye sırasında, paylı mülkiyete konu bir mal varsa, eşlerden biri kanunda öngörülen diğer olanaklardan yararlanabileceği gibi, daha üstün bir yararı olduğunu ispat etmek ve diğerinin payını ödemek suretiyle o malın bölünmeden kendisine verilmesini isteyebilir”.
Eşe tanınan bu hak hukuksal niteliği bakımından “yasadan kaynaklanan bir alım” (kanundan doğan iştira) hakkıdır. Bu hükmün yasaya konulma gerekçesi, “evlilik sona erdiği halde, eşlerin maldaki paydaşlıklarının halen devam etmesi isabetli olmayacağı, geçinemedikleri için boşanan iki kişiyi, bu kez paylı mülkiyet konusu bir mal nedeniyle karşı karşıya getirmenin yanlış olması” şeklinde ifade edilmiştir[26].
Bu hükmün uygulanabilme şartları şunlardır:
- a) Eşler arasında paylı mülkiyet konusu bir malın bulunması
- b) Eşler arasındaki katılma rejiminin sona ermesi ve rejiminin tasfiyesinin başlamış olması
- c) Alım hakkını kullanan eşin üstün bir yararının bulunması: Burada üstün yararın ne olduğu hususu, her somut olaya göre değerlendirilmelidir. Örneğin; payı satın almak isteyen kişinin meslek ve sanatı, işletmesinin bunu gerektirmesi, sağlık nedenleri veya saf duygusal menfaatler dikkate alınabilir. Paylı mülkiyet konusu olan mal, konut ya da ev eşyası ise, payı satın almak isteyen eşin aile ilişkileri ve özellikle çocuklarla birlikte hangi eşin yaşantısını konut ve ev eşyasıyla birlikte geçireceği gibi unsurlar göz önünde bulundurulması gerekir[27].
- d) Diğer eşin pay bedelinin ödenmesi: Yasal alım hakkı, bedel karşılığında kullanılabilen bir haktır. Ödenecek olan bu bedel, satın almak istenilen payın piyasada değerine göre belirlenecektir.
5. ZAMANAŞIMI
Katılma rejimi nedeniyle, eşlerin katılma alacağından doğan talep haklarının zamanaşımı süresi konusunda, yasada genel bir düzenleme ve hüküm mevcut değildir.
TMK m. 178’de zamanaşımıyla ilgili bir hüküm vardır. Buna göre: “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zaman açımına uğrar”. Bu hüküm, boşanma davası ve sonuçlarıyla ilgilidir. Bu nedenle, bu maddeyi yer aldığı ikinci bölümle sınırlı olarak ele alma zorunluluğu vardır. Bunun sonucu olarak, bu maddede öngörülen zamanaşımı süresi boşanmanın fer’i olarak tazminat ve nafaka taleplerine ilişkindir[28].
Özel bir hüküm olmaması nedeniyle katılma alacağında zamanaşımı süreleri konusunda genel hükümlere bakmak gerekir. Eşler arasındaki mal rejimi sözleşmesinden doğan talep hakları, sözleşmeden doğduğundan, BK m. 125’ta yer alan 10 yıllık süreye tabi olması gerekir. Eşler arasında yasal mal rejiminin uygulandığı, mal rejimi sözleşmesinin yapılmadığı durumlarda katılma alacağı kanundan doğan bir alacaktır. Bu tür borçlar için zamanaşımı süresinin sona ermesi ve katılma alacağının varlığını öğrenme tarihinden itibaren bir yıl, ve herhalde mal rejiminin sona ermesi tarihinden itibaren on yıllık bir sürenin olduğu kabul edilmelidir[29].
TMK m. 217 mal rejiminin eşlerin birbirinden olan alacaklarının muaccel hale gelmesini engellemeyeceğini kabul etmiştir. 743 sayılı mülga Türk Medeni Kanununun 165. maddesindeki cebri icra yasağı kaldırılmasına rağmen, BK m. 132/b. 3’te yer alan evlilik süresince eşlerin birbirinden olan alacakları için zamanaşımının duracağına ilişkin hüküm halen yürürlüktedir. Bu nedenle, eşlerin birbirinden olan katılma alacakları, evlilik devam ettiği sürece zamanaşımına uğramaz. Evlilik devam ederken, eşlerin katılma alacağının doğması, başka bir mal rejimine geçmeleriyle ya da mahkeme kararıyla mal ayrılığına karar verilmesiyle ortaya çıkabilir.
SONUÇ
Türk Medeni Kanununun mal rejimine ilişkin hükümleri, özellikle kadının korunması için konulmuş hükümlerdir. Kadın dışarıda çalışmamasına rağmen evinde çalışmakta, emek harcamakta, yıllar sonra boşandığında ise, malvarlığı bakımından evlendiği andaki değeriyle eşit miktarda olarak bundan sonraki yaşantısına devam ettirmek zorunda kalmaktadır. Bu durum ise kadının mağdur olmasına neden olmaktadır. Bu açıdan edinilmiş mallarda katılma rejimi kadının mağduriyetini önlemeyi amaçlamıştır. Edinilmiş mallara katılma rejiminin kabulünün olumlu bir değişim olduğu tartışmasız olarak kabul edilmektedir.
Mal rejiminin uygulanma aşamasında birtakım zorluklar yaşanacağı şüphesizdir. Özellikle tasfiye aşamasında, hangi malların hangi mal gruplarına girdiğinin tespiti noktasında bazı zorlukların yaşanması olasıdır.
Evlenmelerin çoğunda, evlenme süresince edinilen malların mülkiyeti kocadadır. Artık değerin hesaplanmasından sonra her eş diğerine ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olacağı için, katılma alacağına sahip olan eş genellikle kadın olacaktır. Burada alacaklı olan eşin (kadının) haklarının korunmasına özen gösterilmelidir. Aksi takdirde alacaklı olan eş mağduriyet yaşayabilir.
Katılma alacağının azaltılmasına veya reddine ilişkin TMK 236/II hükmü haksızlıklara neden olabilecek nitelikte bir hükümdür. Hakim bu maddeyi uygularken takdir hakkını dikkatli olarak kullanılmalıdır.
Bilgi verme yükümüne ilişkin maddenin alınmaması önemli bir eksikliktir. Zira eşlerin birlikte refah ve saadet için çalışma yükümlülükleri, birbirlerine maddi durumları hakkında bilgi vermelerini – hakların korunmasına yararlı olduğu ölçüde – zorunlu kılmaktadır.
Zamanaşımına ilişkin özel bir hüküm olmaması nedeniyle genel hükümlerdeki zamanaşımına ilişkin hükümler uygulanmalıdır.
YARGITAY KARARLARI
(…) 4721 sayılı TMK’nun 202. maddesine göre, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır. Aynı yasanın 218 ve devamı maddeleri gereğince, edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar. Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir. Her eş yasal sınırlar içinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir.(…) Yargıtay 6. Hukuk Dairesi E. 2012/10158, K. 2013/1633, T. 05.02.2013
(…) Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK m. 222). Aynı kanunun 219/5. maddesine göre ise; edinilmiş malların yerine geçen değerler edinilmiş mal, 220/4. maddeye göre de, kişisel malların yerine geçen değerler de kişisel mal sayılır. Bu durum, kanun koyucunun kabul ettiği, mal rejiminin tasfiyesi davalarındaki ispat ve ikame kurallarıdır. (…) Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2015/11939, K. 2017/4982, T. 04.04.2017
(…) Edinilmiş malların kaynağı, kanun koyucu tarafından TMK’nun 219. maddesinde ifade edilmiştir. TMK’nun 219. maddesinin 2. fıkrasında “Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır” denilerek edinilmiş mallar sınırlı olarak sayılmamış, sadece “1. Çalışmasının karşılığı olan edinimler, 2. Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler, 3. Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar, 4. Kişisel mallarının gelirleri, 5. Edinilmiş malların yerine geçen değerler” şeklinde özel örneklerle yer almıştır. (…) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2019/805, K. 2022/123 T. 15.02.2022
(…) Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK 222. m). Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK 229.m) ve denkleştirmeden (TMK 230.m) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK 219.m) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK 231.m) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK 236/1.m). Katılma alacağı Yasa’dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur. Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm(rayiç) değerleri esas alınır (TMK 227/1, 228/1, 232 ve 235/1. m). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir. (…) Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2015/8274, K. 2017/686, T. 24.01.2017
(…) Değer artış payı alacağı; eşlerden birinin diğerine ait malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun karşılık almaksızın esaslı katkıda bulunması durumunda, tasfiye sırasında bu malda meydana gelebilecek değer artışı için katkısı oranında sahip olduğu alacak hakkıdır (4721 sayılı TMK 227 m). Denkleştirme (TMK 230 m) hariç, tasfiyeye konu malvarlığında katkı tarihine göre değer kaybı söz konusu ise, katkının başlangıçtaki değeri esas alınır (TMK 227/1 m). Böyle bir malın daha önceden elden çıkarılmış olması halinde hakim, diğer eşe ödenecek alacak miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler (TMK 227/2 m). Değer artış payı alacağı talep edebilmek için, parasal ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkıda bulunulmalıdır.
Değer artış payı alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malın, bu tarihteki durumuna göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değeri esas alınır (TMK 227/1, 228/1, 232 ve 235/1 m.). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir. Değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.
Mahkemece, davacının taşınmazın yapımında babası tarafından yapılan katkı yönünden talebinin tümden reddine karar verilmiş ise de, gerekçe dosya kapsamı ile örtüşmemektedir. Mahkeme, dosya kapsamı ve özellikle tanık beyanlarından yola çıkarak ikinci katın davalının babası tarafından yapıldığını, davacının babasının çalışma karşılığını ise davalının babasından aldığı gerekçesiyle alacak talebini reddetmiştir. Ne var ki, davacının babasının tanık sıfatıyla alınan samimi ifadesi incelendiğinde inşaat yapımında emeğinin karşılığını aldığını belirttiği, devamla sadece yapılan çatı malzemesini kendi cebinden karşıladığını da ifade ettiği anlaşılmaktadır. Davacının babası tarafından karşılıksız olarak bedeli ödenen çatı malzemesi, babadan kızına yapılan bağış niteliği taşıdığından davacının kişisel malı olacağının ve dolayısıyla davacı lehine değer artış payı alacağı bulunduğunun kabulü gerekir.
Mahkemece, davacı lehine yukarıda belirtilen ilkeler gözetilerek taşınmaza kişisel mal ile yapılan katkının, yapıldığı tarihteki taşınmazın değerine oranı tespit edilerek, bu oranın taşınmazın tasfiye tarihi itibariyle belirlenecek değeri ile çarpılması neticesinde tespit edilecek miktara, eğer değer kaybı söz konusu ise katkının başlangıçtaki değeri esas alınacağı da dikkate alınarak davacı lehine değer artış payı alacağına hükmedilmesi gerekirken bu talebin reddi yerinde olmayıp bozmayı gerektirmiştir.(…) Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2015/11559, K. 2017/687, T. 24.01.2017
(…) Sağ eş ya da ölen eşin yasal mirasçıları lehine konut üzerinde mülkiyet hakkının tanınması için; aile konutu olması, mal rejiminin ölümle sona ermesi ve sağ eşin katılma alacağının olması ve haklı sebeplerin bulunması gerekir. Mahsuba esas alınacak katılma alacak miktarı, iddia ve savunma doğrultusunda, aynı mahkemece yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde belirlenmelidir. Haklı sebep, her somut olaydaki tarafların ekonomik ve sosyal yaşantılarına, meslek ve sanatlarına, miras ve tapu sicilindeki pay oranlarına vs göre belirlenmelidir.
Aile konutu üzerine, mülkiyet hakkının tanınmasını gerektiren yasal koşulların gerçekleştiğinin kanıtlanması durumunda, katılma alacağına mahsuben, yetmezse belirlenecek ilave bedelin davacı tarafça mahkeme veznesine depo ettirilmesi sağlandıktan sonra mahkemece tapu kaydının iptali ile tesciline karar verilmelidir.
Söz konusu değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır. (…) Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2016/1375, K. 2016/13579, T. 11.10.2016
KAYNAKÇA
Acabey, Beşir :Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi, İzmir 1998.
Acabey, Beşir :Medeni Kanun Tasarısının Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimine İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi, Prof. Dr. Hayri Domaniç’e 80. Yaş Günü Armağanı, II. Cilt, İstanbul 2001.
Acar, Faruk :Eşin Yasal Miras Payının Belirlenmesi, Ankara 2004.
Akıntürk, Turgut :Türk Medeni Hukuku, Yeni Medeni Kanuna Uyarlanmış Aile Hukuku, İstanbul 2003.
Aksoy, Muammer :Mukayeseli Hukuk Açısından Karı Koca Mal Rejimi ve Miras Hukuku İle Bağı, Ankara, 1964.
Akyol, Şener :İstanbul Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Enstitüsü, Medeni Kanun 50. Yıl Sempozyumu, I. Tebliğler, İstanbul 1978.
Barlas, Nami :Yeni Türk Medeni Kanunu Hükümleri Çerçevesinde Eşler Arası Hukuki İşlem Özgürlüğü ve Sınırları, Prof. Dr. Necip Kocayusufpaşaoğlu İçin Armağan, Ankara 2004.
Demir, Pınar Özlem :Evli Kadınların Hukuki Durumu, İstanbul 2004.
Doğan, Murat :Mal Rejiminin Tasfiyesinde Ve Mirasın Paylaşımında Aile Konutu ve Ev Eşyası, AÜEHFD, Cilt: VII, Sayı:3-4, Yıl: 2003, Aralık Erzincan, 2003.
Gençcan, Ömer Uğur :4721 Sayılı Kanuna Göre Mal Rejimine İlişkin Genel Hükümler Ve Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, Ankara 2002.
Kılıçoğlu, Ahmet :Medeni Kanun’umuzun Aile-Miras-Eşya Hukukuna Getirdiği Yenilikler, Ankara 2004.
Koçhisarlıoğlu, Cengiz:İsviçre Evlilik Birliği Hukuku’ndaki Son Gelişmeler, Prof. Dr. Jale Akipek’e Armağan, Konya 1991.
Moroğlu, Nazan :Medeni Kanunda Mal Rejimleri, İstanbul 2002.
Özdamar, Demet :Türk Hukukunda Özellikle Türk Medeni Kanunu Hükümleri Karşısında Kadının Hukuki Durumu, Ankara, 2002, 330.
Özer, Ahmet :İsviçre Aile Hukukunda Son Gelişmeler, Yargıtay Dergisi, Cilt: 14, Ocak-Nisan 1998, Sayı:1-2, 116-133.
Öztan, Bilge :Medeni Kanun’un Mal Rejimi Prensiplerine İlişkin Bir Çalışma ve Bir Değişiklik Önerisi, Prof. Dr. Akif Erginay’a 65inci Yaş Armağanı, Ankara, 1981.
Serozan, Rona :Medeni Kanunda Kadının Evlilik Birliğindeki Hukuki Konumuyla, Yasal Mal Rejimiyle Ve Çocuk (Nesep) Hukukuyla İlgili Değişiklikler Öngören Mart 1993 Tarihli Tasarının Değerlendirilmesi, İBD, 1993, S. 4-6.
Şıpka, Şükran :Türk Aile Hukukunda Karı Koca Mal Rejimleri Sisteminde Yapılmak İstenen Düzenlemeler Hakkında Düşünceler, Prof. Dr. Hayri Domaniç’e Armağan, İstanbul 1995.
Şıpka, Şükran :Aile Konutu İle İlgili İşlemlerde Diğer Eşin Rızası, İstanbul 2004.
Şükran Şıpka/
Pınar Özlem Demir :İsviçre Federal Mahkemesinin “Edinilmiş Malların Tasfiyesi”ne İlişkin Bir Kararının İncelenmesi (BGE 118 II 27-31), Prof. Dr. Necip Kocayusufpaşaoğlu İçin Armağan, Ankara, 2004.
Şükran Şıpka/
Hasan Ali Kaplan :4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’na Göre Eşlerin Artık Değere Katılma Ve Paylaşma Oranı İle İlgili Olarak Yapacakları Mal Rejimi Sözleşmelerinin Altsoy’a Etkisi, Prof. Dr., Necip Kocayusufpaşaoğlu İçin Armağan, Ankara 2004.
Uçar, Ayhan :4721 Sayılı Medeni Kanun İle Evliliğin Genel Hükümleri Alanında Yapılan Bir Kısım Değişiklikler Üzerine Düşünceler, AÜEHFD, AÜEHF’nin 15. Kuruluş Yılına Armağan, Cilt: VI, Sayı:1-4, Aralık 2002, Erzincan 2002.